YALNIZCA İÇERİĞİ MÜZAKERE ETMEDİLER -1

0
blank

Çalışma hayatımda biriktirdiğim anekdot ve öğretileri bir kitapta toplamak adına aldığım hatırlatma notlarını bu aralar yazmakla meşgulüm.

blank

Konu başlıklarından biri de ihtilaflı konuların müzakeresi.

Müzakere teknikleri ile ilgili aldığım eğitim notları arasında farklı koşullarda hangi yöntemlerle ihtilafı çözmenin denenmesi gerektiğinin sıralandığı şablona bu vesileyle tekrar dönüp baktım.

Kıbrıs sorununda altmış yıl yalnızca içeriği müzakere etmekle geçmediğini fark ettim. Bize yıllar önce verilen eğitimde de önerildiği üzere içerikle yol alınamadığında birbirinden farklı ihtilaf çözme yöntemlerinin de denendiğini gördüm.

Bu iddiayı deneme mahiyetinde kategorize edilecek tek bir yazıda aktarmak uzun olacağı için iki bölüme ayırdım.

Sonuç vermeyen yöntemlerden başlayarak, bana göre şu ana kadar adadaki uygulama başarılı! Sonuç veren yegâne yöntem ve son olarak da müzakerelerin yolunda gittiğinin göstergesi olan yöntemin nasıl bir görüntü vermesi gerektiğini, Kıbrıs sorununa çözüm arayışı ile harmanlayarak sıraladım.

****

Görüşmelere ara vererek ‘erteleme’ defalarca denendi. Görüldü ki, mangal her akşam iki tarafta da ‘özgürce’ yanabildiği sürece erteleme birçoğumuzun umurunda değil.

En son Akıncı bizim neslin ‘son şansıdır’ diye hatırlatmada bulunurken bilerek ya da bilmeyerek ‘kitaptaki’ bu yönteme atıfta bulundu. Kitapta yazana göre atladığı nokta her iki taraf aynı anda ‘bu son’ demedikten sonra bunun pek bir işe yaramayacağıydı.

Nitekim de öyle oldu.  Akıncı’nın cümlesindeki ‘son’ onun son şansı olduğu ortaya çıktı. Masada BM tarafından kayıtlara geçen verdiği tavizler ve sonrasında da üç yıl Silahtarda dimdik duran saksı gibi kala kaldı.

****

‘Müzakerecileri değiştirme’ de denendi.

AKP iktidarının ilk yıllarında batı ile yakalanan olumlu hava ile bir şekilde T.C devlet kurumları ikna edildi ve sorun Denktaş’tır diye rahmetli Denktaş devre dışı bırakıldı.

Anlayacağınız değişen müzakereciler ile ayni şeyi bir kez daha deneme her iki tarafta da denendi. ‘O yapamadı sen yapar tarihe geçersin’ diye yeni görüşmecilere dışarıdan da bol bol gaz verildi.

Vasiliu ve Talat bunun iki farklı zamandaki örnekleriydi.

Tutmadı.

Talat ve Hristofyas denendi.

O da tutmadı.

Annan planına evet diyen Akıncı ve Anastasiades büyük umutlarla denendi. ‘İki Limasol’lu Nobel Barış ödülünü alabilmek için sizin neyiniz eksik’ diye telkinde bile bulunuldu. Konu ‘tilkinin kuyruğunun uzunluğuna’ gelene kadar müzakerelerin iyi gittiği algısı ancak sürdürülebildi. ‘Tilkinin kuyruğunun uzunluğu’ değişmediği anlaşılınca işin kimyası hemen eskiye dönüverdi.

Bu aralar ufukta iki tarafta denenmesi için umut olarak beklenecek birileri de kalmadı.

****

‘Hakemlik’ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda garantörlerin de katılımıyla yapılan konferansta kullanılmıştı.

Bugünlerde bir sonraki adım diye referans verilen ‘çoklu konferans’ sınırlı da olsa hakemlik başlığı altında yorumlanabilir.

Bu aralar dünyadaki güç dengesi caydırıcı olmaktan ve herhangi bir konuda konsolide olmaktan uzak olduğundan hakemlik yoluyla çözüme ulaşmak pratikte karşılığı olacak bir yöntem değildir.

Bunu yapabilecek güç noktaları kendi içlerinde bölünmüş kendilerini bulma derdindeyken Kıbrıs sorununa hakemlik yapmalarını beklemek boş bir umut olur.

****

‘Ertelemenin’ bir adım ilerisi olan ‘ilgilenmiyorum, gidiyorum’ deyip çözümü dikte etme yöntemi de denendi.

Annan planına bizim evet dememiz büyük ölçüde bunun etkisi altında oldu. Bizim ‘evet’ ile Rum’un ‘ohisi’ ayni ana denk geldiği için bu da tutmadı. 

Rum yönetiminin, Annan planına hayır denilmesinden itibaren en büyük endişesi, ‘ilgilenmiyorum, gidiyorum’ yöntemi ile anlaşmaya zorlanmak ve yeni bir referandumda tek taraflı ‘ohi’ çıkması ile karşı karşıya kalmaktır.

Rum’un adadaki BM askerlerinin görev süresinin uzatılmasındaki hassasiyeti ve her fırsatta AB’nin gündemine Kıbrıs’ı taşımak da bu yöntemin sonuçları ile karşı karşıya kalmamaya yönelik hamlelerdir.

Rum tarafı ‘ilgilenmiyorum gidiyorum’ yönteminin siyasi sorumluluğunu almak istemiyor ama buna karşılık 74 öncesinde olduğu gibi çok daha büyük bir tarihi hatanın sorumluluğu alınma riskinin de farkındadır. Rum siyasetinin en büyük ikilemi günü kurtarmak ile tarih tarafından bambaşka bir şekilde anılmak arasında kısılıp kalmış olmaktır.

Diğer taraftan bizim yeni seçilen Cumhurbaşkanının ve konuyla ilgili ekibinin tek taraflı ‘iki devletli’ çözümdeki söylemi, bizim yegâne eşit taraf olarak yer aldığımız BM parametreleri ve platformu kaybetmemiz anlamına geleceği onlara hatırlatılmıştır. Anlaşılıyor ki BM heyetinin bunu çıkıp açıklamayı diplomatik dille hatırlatması da ‘ilgilenmiyorum gidiyorum’ yönteminin ta kendisidir.

Bizimkiler BM’yi bir yana bırakın arkasına T.C. Dış İşleri yetkililerinin desteğini bile alamadıkları için ‘napacayık be arkadaşlar’ ile durağana geçmiştir.

Kitaba göre ‘İlgilenmiyorum, gidiyorum’ müzakere yönteminin panzehri gücün tek bir noktada konsolide olmasını önlemekle mümkündür. Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiasını somutlaştıran adımlar atarken Kıbrıs sorununun çözümünde de Rum’a ‘alt yazı geçmesi’ de yine bu yöntemin ürünüdür.

Güneydeki üs ve askeri amaçla liman ve havaalanı kullanma ve kiralama taleplerine kapının açık kalmasının en büyük sebebi budur.

Rum bölgede gücün Türkiye etrafında konsolide olmasına karşı hamle yapmaktadır. Doğalgaz ile ilgili bölgede Türkiye’ye karşı ittifak arayışı da bundan dolayıdır. Hatta gaz vesiledir esas olan Rum’un ittifak kurma yalnız kalmama ihtiyacıdır desek yeridir.

Rum, bölgede gücün Türkiye etrafında konsolide olmasına karşı hamle yapmayı umut ederek bu yola girmiştir. Yoksa matematik bilgisi olan herkes o ittifak ile gazın çıkarılamayacağını, çıkarılsa ticari olarak paraya çevrilemeyeceğini, çevrilse de zarar edileceğini bilir.

Böyle bir ortamın içinde olan adada ‘ilgilenmiyorum gidiyorum’ yöntemi ile bugüne kadar müzakere edilen çerçevede bir anlaşmaya ulaşmak pek mümkün değildir.

Tüm bunlar denendikten sonra sonuç çıkmıyorsa ulaşılacak olan olası ‘anlaşma’ konuşulan çerçevenin dışında bambaşka bir dengeye oturmaya mahkûmdur.

Crans Montana sonrası içinden geçtiğimiz süreç tüm seçeneklerin denendiğinin altını çizen, tabiri caizse konuşula gelen çerçevede ‘anlaşmamaya anlaşmış olmanın anlaşmasına’ iki tarafın da ikna olma sürecidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz