ÜSTEL KAYBETTİ; DEMOKRASİ KAZANAMADI!

0
blank

Ara seçim tamamlandı. Seçim öncesinde yapılan yorumların en akla yakını “taraftarlarını sandığa götürenin kazanacağı” şeklindeydi. Seçim de aslında bir “aidiyet” yarışı halinde yaşandı. Başbakan Üstel, UBP aidiyetini harekete geçirmeyi başaramadı ve yarışı kaybetti.

Ali Başman gibi saygın ve güçlü bir kişiliği aday gösterebilmesine karşın Başbakan Üstel, partisindeki ayrılıkları toparlayamadı. Kimi UBP’liler seçtikleri kişiye başbakanlık yaptırılmamasının öcünü aldı; kimileri yeni başbakan adaylarının ortaya çıkması için bu yenilgiye çanak tuttu. Sonuçta Başman da, UBP de, Üstel de kaybetti.

Ulusal Birlik Partisi, bu haliyle, bir partiden daha çok bir “siyaset platformu” olduğunu yeniden kanıtladı. Siyaset yapmak isteyenler ile siyasetçiye destek verip destek almak isteyenlerin toplaştığı bir platform… Bu seçimde birlikte hareket etmeyi gerekli görmemiş, tam tersine kendileri arasındaki yarışa göre hareket etme gereğini hissetmiş politize insanları toplaştığı platform… Kendi adaylarına topluca sahip çıkmak yerine, kendi aralarındaki yarışı sürdürmeyi tercih eden insanların platformu…

Buna karşılık CTP partisel özellikler ortaya koydu ve top yekun olarak hedefe yöneldi diyebilir miyiz? Hayır; diyemeyiz! CTP kazandı ama ne yapmaya çalıştığını anlatmayı bırakın başarmayı, denemedi bile! Yine de kazandı ama…

CTP’lilerin Sami Özuslu’yu ne kadar çok sevdiğine bu seçim sırasında bir kez daha tanık olduk. Tacan Reynar’ın adaylıktan düşürülmesinin de Özuslu’nun seçilmesine yardımcı olduğu açıktır. Buna karşın bu kazanımdaki en önemli faktör, “eski” CTP seçmeninin inatçı aidiyet duygusunun hala daha iş görüyor olmasıdır. Dün öğle saatlerinde eski bir CTP üyesinin “sandığa giden hep yaşlılardır” gözlemini dile getirerek bu olguya dikkat çektiği haberi gelmişti. Daha sonraysa UBP’ye oy verdiğini düşündüğüm biri, benim kuşaktan eski bir CTP’li ile sandık başında uzun süre sohbet ettiğini söyledi. Gençleri dışlamıyorum ama eski CTP seçmeni sürünerek de olsa sandığa gitmekte inatçı davrandılar. CTP oyları eksilmiş olsa bile onlar varlıklarını yeniden kanıtladılar.

Diğer adayların iddia sahibi olamayacağı belliydi… Serhan Aktunç aldığı oyla “siyasette var olmaya devam edeceği” mesajını vermeyi başardı.

blank
Halkın mesaj verdiğini sanmıyorum. Seçime katılımın düşük olması olgusundan bir ders çıkarmak gerekirse bu dersi Türkiye’yi yönetenlerin çıkarması ve UBP’yi kendi hallerine bırakması gerekir. Göreceğiz!

Gelelim katılımın düşük olmasına… Seçim sonrasında en fazla konuşulan konu bu olacak. Herkes bunu kendine göre yorumlayacak. “Halk” denecek, “siyasilere haddini bildirdi”.

Halktan insanlar, bu seçimde kendilerini ilgilendiren bir olgu göremediler. UBP’liler kendi içlerinde hesaplaşır ve sandığa gitmezken onlar da kenarda bir yerde durmayı tercih ettiler.

UBP seçmeni sandığa giderek başka bir partiye oy verecek değildi; gitmedi! CTP’ye oy verebilecek seçmenlerin yeterince harekete geçirilemediği seçim kampanyasından belliydi. Bu iki partiye uzak duranların “kazanmayacağı belli” bir başka aday için sandığa gitmesini de bekleyemezdik herhalde…

Ve sandığa gitmek zahmetine katlanmadılar. Bayram yakındı; sıcaklar bastırmıştı… Bunlar elbette geçerliliği olan nedenlerdir ama iddialı bir yarışta bunların etkisinin çok sınırlı kalacağı ve katılım oranının yükseleceği de bilinen bir şeydir.

Bütün bunların ötesinde çok daha genel bir değerlendirme yapmak gerekirse Türkiye’den yönelen müdahalelerin KKTC demokrasini iğdiş ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye’nin UBP’ye müdahalesi olmasaydı, bu yarış çok daha kıran kırana yaşanacak ve elbette katılım oranı çok daha yüksek olacaktı. Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, CTP sempatizanı seçmenler erken seçimi zorlamak ve partilerini yeniden iktidar yapmak için sandıklara akın edecekti. Seçim bir bütün olarak kanıtlamıştır ki KKTC demokrasinin ciddi şekilde yenilenmeye ihtiyacı vardır. Ama; Türkiye karıştığı sürece bu yenilenme olmayacaktır!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz