ÜÇE BÖLÜNDÜK; “BİZ” KAYBETTİK!

0
blank

Hem “demokrasi”, hem “siyasal iletişim” ama en fazla da “KKTC’nin ne olup olmadığı” konusunda derslerle dolu bir seçim daha geride kaldı.Sonuçta az bir farkla da olsa Tatar kazandı.

Türkiye kaynaklı ekipler bu sonucun elde edilmesine büyük ölçüde katkıda bulundular tabii… Tatar için yaptıkları çalışmalar, sadece Tatar lehine etkilerde bulunmadı; çoğu halde Tatar’ın veya seçimi üçüncü sırada tamamlayan Erhürman’ın aleyhine olacak tepkilere de neden oldular.

2020 Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını, kimin kazandığından bağımsız olarak, KKTC’yi anlamak bakımından değerlendirmek isterseniz, ikinci turda “ehven-i şer” tercihlerin ön planda olduğunu unutmayacak; seçim kampanyasını ve ilk tur sonuçlarını mutlaka dikkate alacaksınız.

Seçim kampanyası, herkesin her istediğini yapabildiği, adayların çoğunun görmezden gelindiği, KKTC’nin devlet olanakları yetmeyeceği için Türkiye’nin olanaklarının da tepe tepe kullanıldığı bir süreç olarak yaşandı. 

SEÇİMİN TARAFLARI

Bu sürece, “KKTC demokrasisi” denmesi mümkün değildir.

Bunun başlıca nedeni, Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye için bölgemizde oluşan tehditlerdir. Belli ki bu ortamda, bilinen şekli ile seçim yapmak, bize “fazla” göründü. Zaten Cumhurbaşkanı Akıncı, buna uzun zamandan beri hazırlanır gibiydi. Türkiye ile ilişkilerini alabildiğine germekte hiçbir sakınca görmedi. Kampanya ekibi, ustaca yaklaşımlarla kendinin söylemediği sözleri “gönüllülerine” söyletti. “Türkiye karşıtı” bir cephe oluşturuldu.

Bu cephe uzun zaman önce karşıtını da yaratmıştı aslında… Kudret Özersay’ın Akıncı’nın karşısına “sağın adayı” gibi çıkarılması girişimlerini atlarsak bu seçimin karakterini anlayamayız. Sonra olan oldu ve Başbakan Tatar Türkiye’nin tercih ettiği aday durumuna geldi. Artık, bir yanda Türkiye karşıtlığı; diğer yanda Türkiye vardı…

Bu cepheleşmeye karşın ortaya “üçüncü yolcuların” çıktığına tanık olduk. Onlar, “ne Türkiye ile ne Türkiyesiz” gibi bir seçenek yaratmış gibi görünseler de gerçekte“Kıbrıs Türk halkı” veya “Kıbrıs Türk demokrasisi” diye bir şeyin olması gerektiğini hatırlattılar.

Birden fazla aday bu alanı temsil etmeye çalıştı. Nüansları, işi tam da demokrasiye yaraşır bir hale dönüştürdü. Erhürman, Özersay ve Denktaş, bu seçimde Kıbrıs Türk halkını temsil etmek için aday oldular.

Ben, seçimin iki kamp arasında değil, üç seçenek arasında yapıldığını düşünüyorum: Türkiye karşıtları, Türkiye’ciler ve Kıbrıslı Türkçüler…

SONUÇLAR NE DİYOR?

Türkiye’nin can-ı gönülden desteklediği Tatar koltuğa oturacak kişi olarak belirlenmiş olsa bile Türkiye karşıtlarının da ciddi bir varlık olduğu inkar edilemez sanırım.

Sonuç ortadadır: Türkiye karşıtları ve Türkiyeciler kazandı. Kıbrıslı Türkleri “biz” haline getirmeye çalışanlar kaybetti.

“Biz” olmadan olmayacak ama! Bu seçimde olanlar ve sonrasında yaşanacaklar, bunu bir kez anlamamızı sağlayacak. Yabancılar bizi dikkate almayacak; Türkiye halkı ile sorunlar yaşanmaya devam edecek; KKTC’de bir bütün olmakta zorlanacağız… Kuzey Kıbrıs’ta “bizim” diyebileceğimiz bir demokrasi oluşturamazsak, bizim gibi Türkiye de kaybedecek. Seçimleri kazansa bile kaybedecek!

“Biz” kaybetti ama “bize” olan ihtiyacın altı bir kez daha çizilmiş oldu. Kıbrıslı Türkler tarihte olduğu gibi “siyasi bir varlık” olmak istiyorlarsa, “biz” olmak zorundadırlar zaten.

“BİZİ” YARATACAĞIZ!

Bizin en önemli temsilcisi elbette Erhürman’dı. Bence kutuplaşmanın kurbanı oldu; şimdilik!

Ama Tatar’dan da umutluyum: Seçim günü yaptığı konuşmalar, “bizin bir parçası” olma isteğini ortaya koydu. Cumhurbaşkanı olarak bu konuda yapması gereken şeyler olduğunu biliyor.

Türkiye’nin de “bizden” yana olacağını düşünüyorum.

“Biz” kaybettik ama bu kaybediş, “bizi biz yapmanın ilk adımı” olacak.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz