KRİZ, HEM “TEHLİKE”; HEM DE “FIRSAT” BARINDIRIR

0
blank

Bu yılın başlarında pandeminin ilanından hemen sonraydı, bu virüs belasının çıktığı yer olan Çin’de ‘kriz’ kelimesini ifade eden iki karakter var diye dış basında bir yerde okudum. Bunlardan biri ‘tehlike’ diğeri de ‘fırsat’ diye atıfta bulunmuştu. Çinlilere göre kriz hem tehlikeyi hem de fırsatı içinde barındıran bir kavram.

blank

“Bize de ilham vererek harekete geçirmesi gereken ruh halini ve motivasyonu temsil etmiyor mu” Çinlilerin bu kriz kavramı, diye de düşünmüştüm. Bu beytambal virüsü dünyaya musallat eden Çinlilerin kriz tanımının getirdiği tehlikeler ile birlikte hele bari diğer yarısı olan fırsat tanımından da faydalanalım diye hayal kurmuştum.

30 yılı aşkın iş hayatı tecrübemden de krizlerin ezber bozmak, çerçevenin dışından düşünmek için fırsat olduğunu birinci elden yaşadığım için Çinlilerin kriz tanımını kendime yakın bulmuştum.

Dikkatinizi çekmiştir belki, pandemi patlak verdiğinde kamuoyu önderlerinden bir kesim, fırsat bu fırsat virüsün sebep olduğu şokun ekonomik krize sürükleneceği ve acilen önlemler alınması gerektiği ile yetinmeyip bir adım ileriye atlayıp çözümün sistem değişikliğinde olduğunu konuşmaya çok da hevesli olduydu. Bana da mantıklı geldiği için o dönemde yazdığım yazıların bir ikisinde buna ben de işaret ettim.

Sistem değişikliği doğru bir tespittir, ama bu konuyu tartışmaya açmadan önce seçim sürecinde yaşananları düşünmemek elde değil. Hele daha bir iki gün önce UBP’nin düştüğü durumu görünce seçim sürecinde beliren endişe artık öngörü olmaktan çıkmıştır. Bu halimizle başkanlık sistemine geçmeye çalışırsak inanın Türkiye’deki ucube başkanlık sistemini elimize tutuştururlar yerimize otururuz. Bugünleri bile ararız!

En basit gerekçeyle Türkiye iç siyasetine malzeme olmaması açısından Türkiye’deki başkanlık sisteminden farklı bir şey yapılmasına müsaade edilmez. Artık kolayını da buldular. Ufak bir hatırlatma pekiştirmesi ile “bütçe açığınıza katkı yapmakta çok da istekli olmayız, telefonlarınıza çıkmayız” demeleri yeterli olur da artar bile.

‘Türk modeli’ başkanlık sisteminden farklı bir sisteme yönelmemiz bırakın Türklüğümüzün yeniden sorgulanmasını bizi Türkiye’nin iç siyasetine malzeme yapar. Türkiye’deki iç siyasi konjonktüre bağlı olarak bundan kaybeden taraf olarak çıkarız. Türkiye’deki muhalefet de konuya dahil olursa söylediğimiz ve söylemediklerimizle Türk kamuoyu nezdinde Kıbrıs konusunu partiler üstü bir milli dava olmaktan çıkarırız. Başkanlık modelinde sorumluluk ve güçler dengesinde bizdeki iktidar ve muhalefet uzlaşabilir ama o yüksek tepede oturan malum iradeyi geçemeyiz. Yola ne kadar doğru gerekçeler ve iyi niyetle çıksak da yolda kalırız. Seçimlerde yaşananlar yetmezmiş gibi içine bir kez daha Türkiye’yi de alan yeni bir siyasi kriz katmanını ekleriz.

Ekmeğin bayatlamaya yüz tuttuğu ortamda böyle bir gündeme şu an ihtiyacımız yoktur. Türkiye ile olan diyaloğumuzda öncelikli konu ekonomi olmalıdır. Ekonomi deyince de bunu kamu maliyesi ve maaşların ödenmesi için gerekli olan katkı olarak dar bir çerçevede kesinlikle düşünmemek lazım. Bundan dolayı sistem tartışmasının kendisi doğru olsa da sırası ve dolayısıyla zamanlaması yanlıştır. Tabiri caizse görünürde yalnızca kasası olan motoru çalışmayan otomobili 4 kapılıdan çift kapılı spor modele çevirince en basit anlatımla yollar düzelmiş olmaz. Bizim hem yollar bozuk hem de ulaşılması gereken noktalarla ilgili yol haritamız bile yok. Onu bırakın bizim elimizde olmayan ‘isviç’ ile kontağı çevirince otomobilin motorundan ses gelmiyor. Sebebini bilenler olsa da nasıl çözeceğimizi nereden başlayacağımızı bilemiyoruz.

Biz mevcut kadro ve olanaklar ile yapılması gerekenlerde, önceliklerimizde mutabık kalalım. Bu konuda söz verildiği üzere Türkiye de bize gerekli olan maddi ve teknik katkıyı yapsın. “Sonrasında daha da hızlı hareket etmek için çift kapılı yeni modele bakarız” diyebilecek bir siyasi irade şu an en fazla ihtiyacımız olan şeydir.

Biz yeni sistemin gerekliliğine kuru kuruya takılıp değer katmayacak o çok sevdiğimiz siyasi tartışmaya girersek bir yere varamamayı bir kenara bırakın geriye gideriz. Maraş’ı sahiplerine iade etme açılımı gibi doğru bir tespit olan sistem değişikliğine de fırsat vermeden harcamış oluruz. ‘Maraş açılımından’ sonra bir umut kapısını daha yok etmiş oluruz. Başkanlık sistemi ile ilgili ilerisi için de yanlış bir algı oluştururuz.

Sistem değişikliği bize doğruları hayata geçirmekte hız kazandırabilir ama önce o doğruları toplumun geniş bir kesimiyle bizim bulmamız o sistem değişikliğini anlamlı hale getirir. Her ne niyet ile olursa olsun “başkanlık sistemine geçmeyi de tartışmaya açın” telkinlerine de “tespit ile mutabıkız ama şu an kamu maliyesinden başlayarak birçok konunda o kadar ev ödevimiz var ki” diye karşılık vermesini bilelim.

Tüm bunları UBP’nin kurultayı bile yapamayacak duruma düşmesini ve bizi uzun sürecek bir hükümet krizinin beklediğini düşünerek yazdım.

Hükümet kurma krizinin de sistem değişikliğine bizi sürükleyeceği bir sürece çevirmeyelim. Buna siyasetin bütünü ortak bir gözle baksın.

Önümüzdeki hafta pandemi hastanesi için açılışa gelinecek.

Bu gibi ziyaretlerde hazır tüm siyasiler de toplaşmışken yanlış anlaşılma ve gecikmeye sebep vermemek adına sistem değişikliği ile ilgili bir ‘ricanın’ dillendirilmesi olasıdır. Türkiye’de bunun emsalleri vardır.

Malumdur zat-ı muhteremin bu türden ricalarını kraldan daha kralcı bir eda ile karşılayanlar da eksik olmaz. Hele bu aralar adada fink atmaktadırlar. “Zıpla” deyince “kaç metre” diye soranların sayısı artmıştır. Bunlar sayesinde siyaseti dibelik anahtarı kim hızlı teslim edecek yarışına çevirdik.

Bu yöndeki uyarılarımızı yeri geldikçe seçim sürecinde dile getirdik. Biz notumuzu aldık oturduk.

Kişiler gelip geçicidir. Sistem değişikliği doğru tespit olsa da sırası değildir.

Aman ha.

Bu yola girerseniz Rum ile federasyonun görüşülmesinin artık doğru olmayacağını, başka çözüm yollarının aranması gerektiğini savunanları mahcup eder kaybedersiniz. Akıncı’yı haklı çıkarırsınız.

Daha da iyi anlaşılacak şekilde ifade edeyim.

İlk turda ‘yaşasın UBP’ ikinci turda da ‘yaşasın KKTC’ artık işe yaramaz. Ne UBP, ne de KKTC kalır.

Anlayacağınız Çinlilerin kriz tanımındaki ‘tehlike’ bizim için artarak devam ediyor.

Kriz tanımındaki ‘fırsattan’ feyz alanlar da sistemi değiştirmek için iş başındadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz