ESKİ NATO KOMUTANI LİBYA’DAKİ DURUMU ÖZETLEDİ

2011’deki NATO müdahelesi sırasında NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı olan ABD’li amiral James Stavridis, NATO müdahalesini masum gösterirken Libya’daki bugünkü durumdan “Libya’nın kaybettiğini” ileri sürdü

0
blank
blank
STAVRİDİS: Amerikalı emekli amiral günah çıkarmayı bile denemedi!

Amerikalı emekli amiral James Stavridis, Bloomberg’deki yorum köşesinde yayınlanan yazısında Libya’da devam eden çatışmaları değerlendirdi. 2011’deki NATO müdahalesi sırasında NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı olan Stavridis, Libya’daki bugünkü durumdan Libyaların kaybettiğini ve petrol üretiminin neredeyse sıfıra düştüğünü ileri sürerken, NATO’nun bir NATO üyesi olan Türkiye’ye baskı yapmasından söz etti. 2011’deki müdahaleyi masum göstermeye çalışan Stavridis, Genel Hafter güçlerini destekleyenler arasında NATO’nun başlıca rakibi olan Rusya ile NATO üyesi Fransa’nın aynı zamanda bulunmasını eleştiri konusu bile yapmadı.

Stavridis’in Bloomberg’te yayınlanan yazısı şöyle:

Son günlerde ülkenin doğu ve güneyindeki marjinal bölgeleri kontrol eden General Halife Hafter’e bağlı güçler Trablus’a karşı saldırı harekâtını durdurmak zorunda kaldı. Bu uluslararası düzeyde meşruiyeti tanınan, seçilmiş başbakan Fayez el Sarraj liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UHM) açısından bir zafer. 

Fakat bu mücadele basit bir iç siyasi çatışma değil. Libya’nın iç savaşı, dolaylı şekilde bölgesel ve küresel jeopolitik güç mücadelelerinin de alanı haline geldi. Aynı zamanda Batı’nın ülkeyi on yıl önce terk edişinin de bir sonucu.

blank
NATO MÜDAHALESİ: Stavridis, NATO müdahalesini Kaddafi’nin tehditleri ile gerekçelendirmeye çalışıyor.

Türkiye Trablus hükümeti’ne destek verirken, Hafter liderliğindeki koalisyona da Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ve daha üstü kapalı hareket eden birkaç diğer ülke sahip çıkıyor. Hafter’in yenilgisi müzakerelerin yolunu açabilir ama bunun için dış güçlerin de tarafları masaya oturmaya zorlaması lazım. Bu konuda ABD ve Avrupa Birliği’nin de bir rol üstlenmesi mümkün. 

Libya, Afrika’da en zengin petrol yataklarına sahip ülke. Fakat bundan on yıl önce Muammer Kaddafi diktatörlüğünün devrilmesi öncesinde günde 1 milyon 600 bin varil olan üretim, neredeyse sıfıra yaklaştı. Buralara hiç gelinmeyebilirdi. Harika sahilleri, orta sınıf nüfusu ile Libya Akdeniz’in Dubai’si olabilirdi. Fakat bu ihtimaller 2011’de yerle bir oldu.

Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü NATO’nun genel komutanı olarak, Kaddafi’nin doğudaki Bingazi kentini yok etme ve oğlu Saif’in deyişiyle ‘oluk oluk kan akıtma’ tehditleri ardından Batı’nın bu ülkeye karşı giriştiği ciddi askeri müdahaleyi ben yönettim. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği kararlarla, NATO’nun deniz kuşatması ve uçuş yasağı yoluyla Libya’ya silah ambargosu uygulaması ve uluslararası hukukun “koruma sorumluluğu” kavramı gereğince diktatörü durdurmak için gereken tüm savaş önlemlerini alması istenmişti. 

Benim liderlik ettiğim NATO gücüne aralarında Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de bulunduğu birçok Arap ülkesi destek verdi. Görev kapsamımız Kaddafi’yi devirmek değildi. Fakat Kaddafi rejimi NATO’nun, bombardıman da dahil girişimleriyle zayıfladı. İsyan eden nüfus sonunda onu devirdi ve kendisi de bir linç topluluğu tarafından hunharca öldürüldü. 

blank
ERDOĞAN VE SARRAC: Stavridis, Türk Hava Gücü’nün başarılarının Trablus hükümetini güçlendirdiğini belirtiyor.

İşte o anda, ne yazık ki Batı’nın kararlılığı zayıftı. Askeri görevlerini tamamlayan NATO çekildi. AB ve uluslararası toplumun diğer kısmının orada kalarak durumun istikrar kazanmasını sağlamayı reddedişini hayal kırıklığı ile izledim. Libya bugün hâlâ acısını çektiği karmaşanın içine gömüldü. Ülkedeki tarihsel düşmanlıkların temelinde büyük ölçüde aşiret düzeni yatıyor ve görece daha zengin batı ile petrolü az ve daha yoksul doğu ve güney bölgeleri arasındaki rahatsızlıklardan kaynaklanıyor.

NATO müdahalesinin ardından, Libya ve ABD çifte vatandaşlıklarına sahip ve yıllarca Washington yakınlarında yaşamış olan General Halife Hafter ile buluştum. Enerjisi ve girişimciliği beni etkiledi ve NATO ayrıldıktan sonra ülkedeki gerilimlerin çözümü konusundaki girişimlere onun da dahil olmasını umdum.

Fakat iç savaş 2014’ten bu yana devam ederken Hafter, ülkeyi askeri olarak denetlemeyi amaçlayan hareketin başını çekmeye başladı ve bölgedeki bütün dış güçler onun yanında ya da karşısında yer almaya yöneldi. 

Türkiye özellikle ağırlığını koydu ve Trablus hükümetinden yana tutum aldı. Rusya ise Arap ülkeleriyle beraber Hafter’i desteklemeye yöneldi ve dengeleri generalin lehine değiştirmek amacıyla Wagner Grubu adındaki gülünçlük derecesinde beceriksiz paralı savaş grubunu bölgeye yolladı. Paralı askerler bu hafta hava yoluyla geri çekildiler ama Rusya hava güçlerinin Hafter birliklerini desteklemek üzere konuşlandığı haberleri geldi.

Bununla birlikte Trablus hükümeti bu süreçte giderek daha öz güvenli görünmeye başladı ve Türk hava gücünün (gelişmiş insansız hava araçları da dahil) etkisi hissediliyor. Bütün olanlar İngiltere ve Rusya’nın 19. yüzyılda Orta Asya’da giriştiği Büyük Oyun’u hatırlatıyor, ama bu kez oyun Kuzey Afrika’da sahneleniyor. 

Bütün bunlar bölgede ve ABD de dahil birçok küresel gücün koronavirüs salgınıyla boğuştuğu, dikkatlerin dağıldığı bir döneme rastlıyor. Yine de yalnızca son bir yıl içinde binlerce insan öldü ve 200 bini aşkın insan evini, yurdunu terk ederek göçmek zorunda kaldı. Çatışmaların uzaması aynı zamanda tehlikeli deniz yollarından kuzeye, Avrupa’ya doğru daha fazla yasa dışı göç yaşanması demek.

ABD, konudan tamamıyla elini eteğini çekmiş değil. Ocak ayı sonlarında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Berlin’de düzenlenen uluslararası bir konferansta savaşan tarafları masaya oturtmayı denedi. Fakat petrol zenginliği ve bölgesel güç kazanmanın çekiciliğiyle hareket eden Türkiye ve Rusya anlaşmaya yanaşmadı. Şimdi belki Hafter güçlerinin aldığı yenilgi barış için yeni bir fırsat yaratabilir. 

ABD’nin izleyebileceği en iyi yol Avrupa Birliği (AB) ile birlikte hareket ederek Batı Avrupa’da bir yerde yeniden müzakereleri başlatmak olabilir. 

ABD ve AB, NATO müttefiklerinden Türkiye’ye Rusya ile karşılıklı askeri desteği azaltma konusunda pazarlık etmesi için baskı yapabilir, Körfez’deki Arap ülkelerini ve Mısır’ı Libya’nın bu işi kendi içinde halletmesine izin verme konusunda ikna edebilir, petrol üretiminin yeniden başlayabileceği bir ateşkesin koşullarını hazırlayabilir ve koronavirüsün kontrol altına alınmasına yardımcı olacak insani yardımı sağlayabilirler. Zalim bir diktatörden kurtulayım derken on yıllık bir iç savaşın içine düşmek 6 milyon Libyalı açısından çok üzücü. 2011 yılındaki NATO müdahalesinin nelere yol açtığı düşünüldüğünde, ABD ve Avrupa’nın, onlara barış yolunu bulmaları için yardım etmesi ise sadece insani bir görev değil doğrudan bir sorumluluktur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz