UKRAYNA-RUSYA ÇATIŞMASI VE ULUSLARARASI HUKUKUN ÇARESİZLİĞİ

HUKUKÇU DR. MUSTAFA ERÇAKICA, UKRAYNA KRİZİNİ ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRDİ

0
blank
Map of Ukraine.

Dr. Mustafa Erçakıca*

Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan ve teknik anlamda silahlı çatışmaya dönüşen krizin temelinde, Putin’in Ukrayna’nın bağımsızlığını kabullenememesinin yattığı dile getirilmektedir. Putin’in hem kendi ulusu, hem de Ukrayna’da yaşayan ulusu kast ederek “tek halk” vurgusu yapması, hem Ukrayna’nın, hem de Rusya’nın kökenlerinin 13’ncü yüzyıla kadar hüküm sürdüğü belirtilen Kiev Dükalığı’na dayanmasıyla açıklanmaktadır.

Ortak tarihsel bağların temel gösterilerek Rusya’nın yaptığı gibi bir vurgu yapılması, uluslararası hukukta her zaman farklı sorunlara yol açmaktadır; çünkü “tarihsel bağlar”ın hangi noktadan başlatılması gerektiğini tespit etmek her zaman o kadar da kolay değildir. Rusya ve Ukrayna örneğinde, iki ulus arasındaki bağların 13’ncü yüzyıldan sonraki süreçte daha farklı geliştiği, iki farklı dil ve kültürün oluştuğu görülmektedir. Bu durumda “tek halk” vurgusu için gerekli tarihsel bağları Kiev Dükalığı dönemindeki ilişkilere mi, yoksa 13’ncü yüzyıldan sonra yaşananlara mı dayandırmak daha doğru olacaktır?

Geliştirdiği farklı dil ve kültüre rağmen, Ukrayna uzun bir zaman kendi devletini kurmayı başaramamış, önce Rus İmparatorluğu içinde, ardından da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) içinde yer almıştır. SSCB’nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu’na bırakmasıyla ayrı bir devlet olarak uluslararası toplumda yerini almıştır. 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Ukrayna’nın, Batı ile yakın ilişkiler kurma niyeti sergilediği görülmektedir. Bu durumun Rusya’nın tepkisini çekmesi beklense de, Rusya uzun süre, ülke sınırlarına dahil olan Çeçenistan’da yaşanan çatışmalar nedeniyle ciddi sorunlarla boğuşmuştur. Batılı devletlerin Ukrayna’yı hemen aralarına almaya niyetli görünmemesi ise Rusya’nın kendisi açısından yakın bir tehdit hissetmesini engelledi ve 1997 tarihli Büyük Antlaşma ile Ukrayna’nın sınırlarını tanıdı. Ukrayna’nın Rusya tarafından tanınan bu sınırlarına, 2014 yılında yine Rusya tarafından işgal edilen Kırım Yarımadası’nın da dahil olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Yukarıda aktarılanlar, Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkilerin 2014 yılına kadar sorunsuz ilerlediği izlenimini uyandırmasın. Rusya’nın birtakım faaliyetleri Ukrayna tarafından Tuzla’nın ilhakı çabası olarak nitelendirildi ve iki devlet arasında bu nedenle çeşitli krizler ortaya çıktı. 2004 yılında Ukrayna’daki seçimleri Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’in kazanmasının ardından bir halk ayaklanması da yaşandı. Ukrayna Anayasa Mahkemesi’nin anılan bu seçimlerin sonucunu geçersiz saymasının ardından, seçimler yenilendi; Yanukoviç kaybetti ve Yuşçenko başkanlığı elde etti. İktidarı Batı yanlısı olarak tanıtılan Viktor Yuşçenko’nun elde etmesiyle Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkiler gerilmeye devam etti. Durum, Rusya’nın doğalgaz musluklarını kapatmasına kadar vardı.

2008 yılı, ABD’nin Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğini gündeme getirdiği yıl oldu. Bu durum söz konusu devletlerin üyelikleriyle sonuçlanmasa da, Putin’in tepkisini çekti. Ukrayna, Batılı devletlerle ilişkilerini AB Ortaklık Antlaşması ile geliştirmek istedi. Bu dönemde, bu kez gerçekten iktidara gelen Rusya yanlısı Yanukoviç’in söz konusu antlaşmanın yürürlüğe girmesi için gereken işlemleri yapmamasıyla, Ukrayna’da yeniden iç gerginlikler yaşandı ve sonuçta Yanukoviç, Moskova’ya kaçmak zorunda kaldı.

İşte bu ortamda Ukrayna’da oluşan siyasi iktidar boşluğu, Rusya’nın Kırım’ı işgaline yol açmıştır. Ardından, Donetsk ve Luhansk bölgeleri kendilerini ayrı cumhuriyet olarak ilan ettiler. 2014 yılında Belarus’un başkenti Minsk’te Ukrayna, Rusya, ayrılıkçı Donetsk Halk Cumhuriyeti, ayrılıkçı Luhansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı temsilcileri arasında varılan ve ateşkes ilanı ile birlikte kapsayıcı ulusal diyaloğun devamını içeren Minsk Barış Antlaşması imzalanarak durum kontrol altına almaya çalışıldı. O halde, güncel durumda yaşanan Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlık ilanının ve Rusya’nın tutumunun Minsk Barış Antlaşması’nın bir ihlali olduğu da görülmektedir.

Herkesçe bilindiği gibi Rusya, Ukrayna’nın Batılı devletlerle girdiği ilişkiden rahatsız olmakta ve NATO’nun genişleyerek kendi ülkesine yaklaşmasını istememektedir. NATO, Rusya ile “İkili İlişkiler, İşbirliği ve Güvenlik Kurucu Senedi”ni imzalaması gibi yaptığı kimi girişimlerle, Rusya’yı yeni bir işbirliği ilişkisine dahil edilmeye çalışmıştır. Ek olarak, Rusya’ya kimi zamanlar NATO’nun doğuya genişlemeyeceğine yönelik bağlayıcı olmayan teminatlar verilmiştir; fakat bunlar yerine getirilmemiştir. 1949’da SSCB’ye karşı bir örgütlenme olarak kurulan NATO, özellikle 1999 yılında Polonya’nın, Çekya’nın ve Macaristan’ın katılmasıyla, genişlemeye devam etmiştir. Bu doğrultuda, SSCB’nin devam eden devleti olan Rusya’nın NATO’nun genişlemesinin yaratacağı tehdit endişesini haklı bulanlar vardır. Ayrıca, benzer faaliyetlerin ABD tarafından yapıldığında hiç tepki göstermeyen uluslararası toplumun, söz konusu Rusya olunca bu kadar ses çıkarmasını “ikiyüzlülük” olarak nitelendirenler de bulunuyor. Yine de, gerekçesi ne olursa olsun, bütün çatışmaların insani dramlara yol açtığı ve her koşulda “savaşa hayır” demenin gerektiği unutulmamalıdır.

Rusya’nın saldırılarından sivillerin de, hastane, havalimanı gibi sivil hayat için önemli olan mekanların ve yapıların da zarar gördüğü bilinmektedir. Bunlar silahlı çatışmalar sırasında temelde sivillerin haklarını düzenleyen uluslararası insancıl hukuk kurallarının en önemli belgeleri olan 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırıdır. Rusya da bu sözleşmelere 1954 yılı itibariyle taraftır. Yaşan güncel durum ve bu ihlaller, şimdilik devletlerin yaptığı kınamalarla ve Rusya’ya karşı açıkladıkları yaptırım kararlarıyla gündemdeki yerini korumaktadır. Unutulmamalıdır ki, bu tür durumlarda devletlerin uyguladıkları yaptırımlar, yaptırım uygulanan devletin liderlerini değil, halkını mağdur etmekten öteye geçememektedir. Bu durum, mağdur olan halkın kendilerini temsil edecek olan, egemenliği içte ve dışta kullanacak olan, bu doğrultuda da halkın uluslararası ilişkilerini yürütecek olan siyasi liderlerini değiştirmesine yönelik bir baskı niyeti taşımaktadır. Yaptırımlardan bunalan halkın, bir sonraki seçimlerde demokratik liderler seçmesi beklenmektedir. Fakat günümüzde bazı devletlerde siyasi liderleri değiştirmek için demokratik yöntemlerle seçim yapmanın çok mümkün olmayabileceği de göz ardı edilmemelidir. Muhaliflerin adaylığının engellenmesinin veya bu kişilerin tutuklanmalarının söz konusu olduğu uygulamaların görüldüğü örnekler basında yerini almaktadır.

Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliği korumadaki birincil sorumlu organ olduğu bilinmektedir. Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Şartı’nın yedinci bölümü çerçevesinde silahlı kuvvet kullanılmasını da içeren çeşitli kararlar alabilmektedir. Bu noktada uluslararası hukuk bakımından ilginç olan nokta, Ukrayna-Rusya çatışmasında baş aktör olan Rusya’nın Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden birisi olması ve bu doğrultuda alınabilecek herhangi bir kararı veto etme yetkisinin bulunmasıdır. Bir diğer alışılmadık durum ise, şu anda tesadüfen Güvenlik Konseyi’nin dönem başkanının da Rusya’nın olmasıdır. O halde fiili durum Güvenlik Konseyi’nin etkin bir karar almasını engellermiş gibi gözükmektedir.

Bakalım Donetsk ve Luhansk bölgelerinde ilan edilen iki devletin tanınması durumu, Kırım’ın statüsü ve uluslararası insancıl hukuk ihlalleri ne olacaktır? Devletlerin toprak bütünlüğüne ve sınırlarına saygıyı da zorunlu kılan uti possidetis juris (sahip olduğun gibi sahip olmaya devam edebilirsin) ilkesinin ne kadar uygulanmaya devam edeceği merak konusudur. Yapılan yorumlar, önümüzdeki on yılların Ukrayna için kolay geçmeyeceği yönündedir. Bu durumda uluslararası hukuk ne şekilde ve hangi etkinlikte kullanılacaktır? Uluslararası toplum bu sınavı nasıl verecektir? İnsanlık sosyal medya üzerinden tepki göstererek vicdanını rahatlatacak ve bir müddet sonra Ukrayna’dan gelen görüntülere de duyarsızlaşacak mıdır? Önemli olan sorulardan bazıları bunlardır.

—————————————————————————

* Hukukçu, Akademisyen.

** Mustafa Erçakıca, Dr. Hasan Erçakıca ve İlke Gürdal’a metnin ilk haline yaptıkları yorumlar nedeniyle teşekkür etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz