“STRATEJİK DEĞERİMİZ”; SİYASİ VARLIĞIMIZDAN DAHA ÖNEMLİDİR!

0
blank

Ada çevresindeki gaz da dahil olduktan sonra, konumu itibariyle ezelden gelen stratejik önemimiz, farklı bir boyut daha kazanmıştır. Tabiri caizse potansiyel “piyasa değerimizin” farkına varmak adına son 20 yılda olanın bir boyutu budur.

blank

Sedat Peker’in bilineni ifşa ettiği üzere stratejik değerimizin başka bir boyutu da ada üzerinde barındırdığımız ya da evlerindeymiş gibi hissettirerek ağırladığımız kişilerin uluslararası boyuta taşan aktiviteleri için sığınılacak pürüzsüz bir liman konumuna gelmemizdir. Yerine ve zamanına göre de hazırda bekleyen bir köprüyüz. Malum köprülerin üzerinde hayat olmaz. Üzerinden kesintisiz trafiğin akması kuruluş ve kullanımı için yegâne hedeftir.

Bildiğimizden değil ama seyredip okuduklarımızdan hareketle bu tür aktiviteler yönetenler açısından göreceli olarak kolay kontrol edilebilir ve edilmesi riskli olan tedarik zinciri unsurları taşır. Bu çerçeveden baktığımızda siyasi varlığımızın havadaki tüy kadar ağrılığının olması, bu tür aktiviteler için Kuzeyi doğal olarak kontrol edilebilir unsur olarak muhafaza edilmek istenmesinin yolunu açmaktadır. Siyasi iklim, medya, kamuoyu önderlerinin sindirilmiş olması bundan dolayı kritik başarı faktörüdür. Bunu başarma motivasyonu da iç siyasetimize son dönemde hoyratça yapılan müdahalelerin bana göre arka planda kalan ana sebebidir. O kadar arka plandadır ki bunu sahada uygulayan yerli ve T.C. devletinin çıkarlarını temsil ettikleri algısıyla kraldan kralcı hareket edenler de tam olarak neye hizmet ettiklerinden bihaberdirler. Tıpkı rahmetli Kutlu Adalı’yı katletmesi için PKK referansı ilişkilendirilerek tetikçi motive edildiği gibi. Günün birinde bizim yerli siyasilerimiz de dahil “kandırıldık, nereden bilebilirdik!” sonucuyla karşı karşıya kalınacağı, gün gibi ortadadır. Tedavüle yüksek perdeden sokulan ayrıştırıcı dil ile plansız programsız Maraş açılımı ve iki devletli çözüm de bu arka planı karartma amacına yöneliktir. “İpteki cambaza bak” oyununun sahnelenmiş halidir. Yoksa bir avuçluk toplumun yapacağı Cumhurbaşkanlığı seçiminden başlayarak iktidar partisinin kongresine müdahale edilmesine kadar uzanan birinci dereceden müdahil olma isteğinin sebebi ne olabilir?

İç siyasete yapılan müdahaleler olsa olsa ana yemeğin mezesidir. Ana yemek ne bizim iç siyasetimizdir ne Kıbrıs Türkünün laiklik anlayışıdır ne de Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimidir.  Ayrı bir yazı konusudur ama Türk kamuoyunda Kıbrıs üzerinden oy devşirme o kadar geri plandadır ki buna inanıp yazanlara şaşırmamak elde değil.

Geçmişinde hiç olmasa da Kıbrıs Türküne duyulan güvensizliğin yarattığı paranoya hali T.C. devletinin çıkarları ile ilgili atılacak siyasi bir adım ile de ilgili değildir. Ötekileştirme diliyle Kıbrıs sorununa çözüm arayışı üzerinden Kıbrıs Türküne giydirilmeye çalışılan “tehlike” elbisesi Türkiye devletinin çıkarlarına, Anadolu insanına zarar verecek bir siyaset oluşturma riski değildir. Bu en temel diplomasi kurallarından uzak yürütülen siyaset devlet aklı ile yürütülen bir siyaset değildir. Adı artık açık bir şekilde ortaya koymaya muhtaç başka bir şeydir.

Adanın Kuzeyinin karanlık işlerin içinde olanlar tarafından nefes alacakları bir yer ve gerektiğinde de hiçbir engele ve uluslararası kurumun kontrolüne tabi olmadan uyuşturucudan, kayıt dışı yakıta ve her türlü sevkiyata ve para transferine hızlı bir şekilde köprü görevi görebilmesi ile ilgilidir.

Bunun bir ucu uyuşturucu, diğer ucu sanal kumar diğer bir ucu da kayıt dışı olan yakıt satışına ve buralardan elde edilen gelirle de Libya’da, Suriye’de devam eden iç savaşta belli gruplara silah ile maddi destek sağlamaya kadar uzanmaktadır. Kuzey bu zincirin odak noktası olmayabilir ama bu zincirin içinde olanları barındırdığı ve gerekli olduğunda rahat nefes alacakları bir liman olduğunu Sedat Peker’in videolarından anlıyoruz. Akıncı’nın geçen yılki seçimlerden önce yaptığı “Suriye’de akan su değil kandır” demeci bilerek ya da bilmeyerek birilerinin bam teline dokunması belki de bundan dolayıdır.

Bu tespitin en somut kanıtı nakdi varlıkların kazanılması ile ilgili yürürlüğe giren “%2,5 vergi” ile kayıt altına alınmamış gelirlerin, hepimiz de biliyoruz pratikteki uygulamada sorgulamaya tabi olmadan, yasal gelir haline dönüştürülmesidir. Bu tür düzenleme tam da bahse konu aktivitelerden gelir elde edenlerin arzu ettikleri bir yasal düzenlemedir. Kara para aklama güney komşumuz dahil birçok ülkede da yıllardan beridir süren bir aktivitedir. Biz ise yasa yaparak kara para aklamanın önünü açıyor olmamız Kuzeyi bu tür aktivitelerin çekim merkezi yapma sonucunu aleni bir şekilde doğuracak olmasından dolayı endişe vericidir. İşte tam da bu tür düzenlemeleri yapacak siyasi hazma sahip ama bulundukları görevleri yerine getirme yetkinliğinden yoksun ve açık destek almadan bu görevlere gelemeyeceklerini bilen kişiler için iç siyasete müdahale yapılmıştır. Biat kültürünün çavuşlarını seçme kriteri budur.

Ne olmasının istenilmediği anlaşılması için geçtiğimiz hafta Brezilya’da çekilen bir videoya bakmak yeterli olur. Videoda suçüstü olarak iktidar partisi ile geçmişi olan bir T.C. vatandaşının özel jetinde 1.5 ton uyuşturucunun ele geçirilmesi yer alıyor. İşte tam da bu operasyonun arkasındaki uluslararası iş birliğine kapalı ve ülke egemenliğini temsil eden siyaset-güvenlik-hukuk ağının eşgüdüm içerisinde oluşması önlenmek istenmektedir.

Ha bunları niye yazıyorsun nereye bağlayacaksın diyebilirsiniz.

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün Kuzeyde uluslararası hukuk dışında yarattığı konjonktürün üzerine iç siyasetteki görülmemiş zafiyet iklimi ve halkın ekonomik darboğaza girmesi ile şekillenen “stratejik ağırlığımız”, havadaki tüy kadar ağırlığı olan siyasi varlığımızın kat be kat üstünde olduğunun bilincinde olalım. Bununla bağlantılı olarak da bizim birçok konuda ağır aksak yürüyen kurulu düzenimiz üzerinden siyasete dış müdahale ile hızlanan endişe verici gidişatı siyaset aracığı ile durdurabilmek için de muhataplarımızın kafasının içine girmemizin başlangıç noktası olduğunu bilelim.

Siyasi müdahale ile ilgili belli bir süredir yapılan tespitlerin geçerliliği olduğu ama ana sebep olmadığı görüşündeyim. Bu yazıdaki ana tespiti empati yaparak mantığımızla harmanlayarak tahlil edersek ne yapabileceğimiz ile ilgili sağlıklı siyaset üretmek mümkün olur.

Bir sonraki yazıda yaptığım tespit üzerinden siyaseten ne yapabileceğimiz ile ilgili önerimi de yazarak devam edeceğim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz