YÖNETİM BAŞARISIZLIĞI, TARİHİ TERSİNE ÇEVİRİYOR!

0
blank

20 Temmuz Barış Harekatı’nın bir yıldönümü daha kutlandı. Resmi söylemlerin ötesinde, bu harekatı iki farklı uçta değerlendirmek giderek yaygınlık kazanıyor. Bir tarafta bunun Kıbrıslı Türklerin ‘mutlak kurtuluşu’ ve hatta ‘doğuşu’ olduğu iddiaları; diğer tarafta bunu bir ‘saldırı savaşı’ veya ‘işgal’ olarak değerlendirme ve sunma gayretleri…

Oysa, “tarih, teker teker hadiselerin biraraya getirilmesi değil, aralıksız oluş demektir”. Anlamaya çalışmıyoruz ki… Kendi tarihimizi bile neden-sonuç ilişkisi içinde kavramak çabasında değiliz; bugünkü anlayışımı tarih haline getirme gayretindeyiz.

SAVAŞ VE KURTULUŞ

20 Temmuz Barış Harekatı, basit bir ‘savaş’ olarak değerlendirilir ve ‘savaşların kutlaması’ olmaz denilirse, bunun arkasından pek çok soru sorulması da gerekecektir: Bu savaş ne zaman başladı? 1955’te mi; 1963’te mi? 20 Temmuz 1974 belki de savaşın bittiği tarih olarak değerlendirilmelidir. Belki de biz savaşı değil, savaşın bitmesini kutluyoruz!

20 Temmuz 1974, Kıbrıslı Türklerin doğduğu gündür der ve ondan öncesini yok sayarasanız da sorularla karşılaşmak zorunda kalırsınız: Ondan önce verdiğimiz mücadele bizim varlığımızı kanıtlamıyor mu? 20 Temmuz 1974 öncesinde biz tarih sahnesinin bir oyuncusu değil miydik; neredeydik?

20 Temmuz Barış Harekatı, devletler arasında patlayan klasik savaşların bir örneği değildir. Kendine özgü bir çatışmadır. Bu harekat, Kıbrıs sorununun gelişiminin bir devamı olarak yaşanmıştır. Klasik olarak bir anlaşma ile sonuçlanmamış olması da zaten bunun kanıtıdır. Kıbrıs sorunu hala devam etmektedir.

YIPRANAN ETKİLER

Bugün artık elimizde 20 Temmuz Barış Harekatı’nın ‘yıpranan’ sonuçları vardır. Bugünkü tartışmalar da bu yıpranmışlığın birer göstergesidir.

  • Kıbrıs Rum tarafı, başlangıçta sorunun çözümlenmesi için uluslararası baskı altında kalmış olmasına karşın artık öyle bir baskı ile karşı karşıya değildir. Özellikle AB üyeliğinden sonra belli başlı uluslararası aktörler, Kıbrıs Rum Hükümeti’ni geçerli tek hükümet olarak kabul etmekle kalmamakta sık sık, “Kıbrıs’ın egemenliğinden” söz ederek onları güçlendirmektedirler.
  • Rum tarafı, Barış Harekatı ile yitirdiği ekonomik olanakları süratle yerine koymuş; Kuzey’de terk ettikleri toprakların varlığını ise Kıbrıs Türk ekonomisine sorunlar yaratmak için kullanmayı başarmıştır. 
  • Kıbrıs Türk halkı, 20 Temmuz Barış Harekatının getirdiği özgüven ve refahtan giderek uzaklaşmaktadır. Bugün elimizde yeterli ve sorunları çözmeye yetenekli bir kamu yönetimi yoktur. Her sorunu çaresizlik duyguları ile karşılamakta, dıştan yardım talep etmekteyiz. Tek güvence, Türkiye’nin her konuda yardım elini uzatacak olmasıdır.
  • Türkiye’ye olan bağımlılık, özgüven duygusunu yok ederken Türkiye’ye ve Türkiye’den gelen her şeye yabancılaşma sonucunu doğurdu. Artık kendimizi mücadeleci bir halkın neferleri olarak değil, “asalaklar” olarak görmekteyiz ve bunu kendimizden gizleme telaşı ile olmadık şeyleri gurur vesilesi yapmaya çalışıyoruz.

Vamık Volkan, ‘seçilmiş travmaların’ toplumların yaşamında önemli bir yer tuttuğunu ısrarla vurgulamıştır. Üstelik, “bir olay, sonraki kuşaklar çin seçilmiş travma haline geldiğinde, tarihsel gerçekliği artık grup için önemli bir mesele olmaktan çıkar”. ‘Kimlik belirteci’ olarak ortaya çıkan travmalar, yaşamımızın geriye kalanını belirler duruma gelirler.

YÖNETİM BAŞARISIZLIĞI

20 Temmuz Barış Harekatı, bir gurur vesilesi olmaktan neredeyse çıkmak üzeredir. Bunun başlıca nedeni KKTC yönetiminin başarısızlıklarıdır. Hem sorunları çözmekte; hem de kollektif belleğimizi canlı tutmakta tam bir başarısızlık söz konusudur. Bu başarısızlık, tarihi algılarımızı bile değiştirmektedir.

Bu sorunu hamasi nutuklar ile aşabileceğimizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Keşke o kadar kolay olsaydı!

Bu sorunu aşabilmek bilgi ister; beceri ister! Bu sorunu aşabilmek için, idealist ama aynı zamanda bilgi ve beceri sahibi insanları sistemin yöneticisi haline getirecek yeni yapılara ihtiyaç vardır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz