UMUTSUZLUK GİBİ UMUT DA TÜRKİYE’DEN KAYNAKLANIYOR İŞTE!

0
blank

Türk Lirası, yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmeye devam ediyor. Bunu, “Türk ekonomisinin zayıflamaya devam etmesi” şeklinde yorumlayanlar olacaktır ama bunun gerçek nedeninin, artan döviz ihtiyacına karşın Türk Lirası’nın değerli tutulması olduğunu biliyoruz. Şimdi kurlar, gerçek yerlerine doğru hareket ediyorlar.

Türk Lirası’nın bu şekilde değer kaybetmeye başladığında Kuzey Kıbrıs’ta “telaşlı bir yaygara” kopardığımız günler de geride kaldı galiba… Eski telaştan eser görülmüyor! Başbakan toplantı üstüne toplantı yapmak yerine sakin bir seçim kampanyası sürdürüyor. CTP, 30 yıl önce gündeme getirdiği “stabil paraya geçiş” tezinin güncel versiyonu olan “Euro’nun muhasebe birimi olarak kullanılması” görüşünü ısrarcı ve zorlayıcı olmayan bir şekilde tekrarlamakla yetiniyor. Dövizle borçlanmış olanlar çaresizliklerinin farkında olmalılar ki onlardan bile fazla bir ses çıkmıyor.

“Alıştık” mı, yoksa “öğrendik” demek lazım; bilemiyorum! Dövizin yükseleceğini ve yükselmeye devam edeceğini öngörebiliyoruz. Varlıklarımızı zaten döviz olarak hesaplıyor; satacağımız şeyin fiyatını Türk Lirası olarak seslendirsek bile döviz olarak hesaplıyoruz. Yüksek enflasyon sayesinde bilinçlendik; artık “alış fiyatından” değil, “yerine koyma maliyetinden” söz ediyoruz.

Hükümet, bütün kamusal hizmetlerin fiyatlarını zaten artırmıştı ve artırmaya devam ediyor. Artan fiyatların KDV gelirlerini artıracağı da biliniyor. Kamu görevinde yer bulabilenlerin zaten “eşel mobili” var! Onların maaşları hayat pahalılığı oranında yükselecek nasılsa!

Geriye, sattığı ürüne veya kiraladığı işgücüne hayat pahalılığı oranında zam yapamayanlar ile pahalılık yüzünden satışları düşenler kalıyor. Gün çalışıp gün yiyenlerin halini düşünmek bile ürkütücüdür. Onların da sesi yeterince çıkmıyor ama…

blank
28 Mayıs seçimleri sonrasında Türkiye’de “keskin dönüşler” yaşanıyor. Erdoğan, Batı’dan çağırdığı veya Batı’nın güvendiği kişileri iş başına toplarken kendisi de “AB üyeliğinden” söz etmeye başladı… Ortam 2003’ü andırıyor.

Her şey yeniden şekillenecek… Bu arada altında kalanlar olacak; onların da boynu kopacak! Erdoğan’ın kaynakları kendi kucağında toplamak ve bunları seçim amaçlı dağıtmak stratejisinin sonuçlarını yaşıyoruz.

Bu arada en umutlu haber yine Erdoğan’dan geldi ama… Erdoğan, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Michel ile yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye’nin AB’ye “tam üyeliği” doğrultusunda somut gündemle temasların artırılması gerektiğini belirtti.

İnsan, “Allah Allah” demeden edemiyor değil mi? Erdoğan, Türkiye’nin bu haliyle AB üyeliğinden fersah fersah uzak olduğunu bilmiyor mu? AB üyeliği hedefinden söz ederek neler kazanmak istiyor acaba?

Belli ki bir “ray değişikliği” süreci yaşanacak… Ama bu arada enflasyon ile mücadele, insan haklarına saygı, savaş çığırtkanlıklarının sona ermesi ve elbette bu olumlu gelişmelerin insan hayatına olumlu olarak yansımaları olması gibi beklentilerimiz oluşabiliyor… Sorunlar ve olanaklar; umutsuzluklar ve yeni umutlar… KKTC’yi “bağımsız” olarak düşünenler için üzgünüm ama bizim yaşadıklarımız da “Türkiye ile olan kader birlikteliğinin su yüzüne çıkmış halidir” demek zorundayım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz