ÖNCE “YURTTAŞ” OLABİLELİM; GERİSİNE BAKARIZ!

0
blank

Hala daha var mı bilmiyorum; biz ilkokulda iken “yurttaşlık bilgisi” dersimiz vardı. 1963-68’den söz ediyorum. Benim için de çok gerilerde kaldı; öğretmenlerimizin hangi devletin yurttaşı olmayı öğrettikleri konusunda detay veremeyeceğim…
Bugünkü aklımla baktığım zaman, sadece “yurttaş” kavramını öğrenmenin bile çok büyük önem taşıdığının altını çizmek istiyorum. Bırakın bir devletin yurttaşı olmayı, bir kentin yerleşiği veya bir topluluğun mensubu olmak bile bize çeşitli haklar verir ve görevler yükler.
Kıbrıs Türk halkı, 1878’de Osmanlı devletinin adayı İngiltere’ye kiralamasıyla birlikte, kendi sorunlarını kendisi çözmesi gerektiği gerçeği ile yüzleşmeye başlamış; toplumsal sorunların çözümü için çeşitli şekillerde örgütlenmiş, dayanışmış ve çözüm yolları aramış bir halktır. Kimliği de bu süreçte oluşmaya, yurttaşlık bilinci yerleşmeye başlamıştır. 1963’te çatışmalarının başlamasıyla birlikte yerden bitercesine ortaya çıkan kurumlarımız bu sürecin bir sonucudur zaten… Özel kilinkilerden hastaneler, derme-çatma elektronik aygıtlardan radyo yayınları, sosyal dayanışma kurumları, okulların idame ettirilmesi… Ve her şeyden önemlisi, güvenlik ihtiyacının karşılanması için büyük fedakarlıkla sürdürülen Teşkilat!
Bütün bunlar, ortak ihtiyaçların karşılanmasının somut araçları olarak ortaya çıkarken, Kıbrıslı Türklerin yurttaşlık bilincinin gelişmesine de katkıda bulunmuşlardır. Ortak çıkarlar için görevler üstlenilmiş, fedakarlıklar yapılmış ama söz hakkı da elde edilmiştir. Teşkilat’taki çekişmeler, seçimlerde farklı grupların ortaya çıkması gibi olgular da bu yurttaşlık bilincinin yansımasından başka bir şey değildir.
Bugün kendimize “yurttaş” dememiz bile mümkün değildir. Bugün, o günlerle karşılaştırılamayacak kadar gerideyiz. Biçimsel olarak yapılanmasını tamamlamış bir devlet sistemine, anayasaya, yasalara, Meclis ve hükümete sahip olduğumuz görünüyor olsa bile bütün bunlar zahiridir; yanıltıcıdır. Kendi içimizden kimse, bugün yaşadığımız sorunların sorumluluğunu üstlenecek durumda değildir. Herkes masumdur! Çünkü aramızdan kimse bu işlere memur değildir; yetkisi yoktur!
Fiili durumdan söz ediyorum tabii… Görünüşte bazı yetkilere sahip olduğumuz ileri sürülebiliyor olsa da, gerçekte yönetimin Ankara’nın elinde olduğu artık açık-seçik ortadadır. Yaklaşan yerel seçimler için aday belirleme sürecinde yaşanan ve seçim ortamında da yaşanacağı açık olan müdahaleler, bırakınız Kıbrıs sorunu veya kamu maliyesi gibi genel mahiyet taşıyan sorunları, çöpleri kimin toplayacağına ilişkin yerel meseleleri bile kendi sorumluluğumuza alamadığımızı bir kez daha kanıtlayacaktır.
Bu arada kimilerimiz, Türkiye’den, bizi yönettiği gibi, bizi tanıtmasını da bekliyor. Bir tanıtma kampanyası düzenlenecek, her şey olup bitiverecek ve biz de tanınmış bir devletin “saygın yurttaşları” haline gelivereceğiz. “Yurttaşlık” hak ve görevlerimizi yitirmiş olduğumuzu kendimizden bile saklıyoruz, görmezden geliyoruz ve tanınmış bir devletin yurttaşları olarak dünya turuna çıkmayı hayal edebiliyoruz.
Boşuna aranıyoruz! Böyle bir yurttaşlık yok!
Bizim ilkokul kitaplarında kendi yönetiminin sorumluluğunu almayan, kendi kamusal kaynağını yaratıp yönetemeyen, kendi yönetimlerinin karar alma süreçlerine katılamayan insanlara da “yurttaş” denilebileceğinin yazıldığını sanmıyorum; hatırlamıyorum!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz