MUHALEFET YAPMAK DA ZORLAŞTI!

0
blank

İlk gençlik yıllarında, Berberoğlu’nun adaylığının ve kampanyasının engellenmesine karşılık olarak, köyden toplanarak taşınmak istendiğimiz Denktaş mitinglerine katılmayı retdediyor; geceleri yurt binasından çıkarak Denktaş’ın afişlerini yırtıyorduk. Kendimizi ifade ediyor; tepkimizi ortaya koyuyorduk.

Üniversite yıllarında daha güçlüydük. Etraf, düzenden memnun olmayan ve geleceğinden endişe duyan gençlerle doluydu. Gazete çıkardık, bildiri yayınladık. Basılı materyal çok azdı zaten; yazdıklarımızı kapıların altından atarak bile olsa halka ulaştırabiliyor ve okutabiliyorduk. “Yollar yürümekle aşınmaz” diyen liderler vardı ve biz durmadan yürüyorduk. Devlet televizyonu göstermiyordu belki ama gazeteler olsun yazıyordu. Tiyatrolar veya parodiler hazırlıyor, korolar şarkı söylüyor; köy köy dolaşabiliyorduk.

O yıllardaki en etkili parti çalışması, akşamları düzenlenen köy gezileriydi. Köylüler evlerine çekilmeden önce kahvehanede toplanıyor, parti sözcüleri görüşlerini aktarabiliyordu. İktidar ileri gelenleri bunları engellemeye kalkışsa bile insanlar bundan hoşlanmıyordu. Engellemeye kalkışmanın da bir “bedeli” olurdu.

“Yasak yayın” kavramı vardı ama biz her şeyi konuşuyor; bir şekilde bulup her yasak yayını okuyabiliyorduk. Tanrının varlığı veya yokluğu; Rumların dost mu düşman mı olduğu… Tartışmalar sınır tanımıyordu.

Şimdi anlıyorum ki iktidarların manipülasyon olanakları zayıftı; gayretimiz sesimizi duyurmaya yetebiliyordu.

Şimdi çok zor… 20’li ve 30’lu yaşlarımı bugünkü ortamda yaşasaydım ne yapardım acaba?

Bugün, gerek Türkiye’de, gerekse Kuzey Kıbrıs’ta muhalefetin ne dediğine aldırmayan bir iktidar; iktidarın ne yaptığına aldırmayan insanlar var. Eskiden insanlar ama özellikle de siyasi güç sahipleri, skandallardan çekinir, hırsızlığının duyulmasını istemezlerdi. Yaptıklarının halka zarar verdiğini anlatmayı veya hırsızlık yaptığını duyurmayı başarırsanız, bu güç sahipleri bundan mutlaka etkilenir; sonu hiç de iyi olmazdı. Bugün, bunlara aldırmayan insanlar; insanların aldırmazlığını “utanmazlığa” dönüştüren siyasiler var. Bugün, sosyal medyanın gürültüsünde boğulmuş durumdayız. Haykırıyoruz ama kimse bizi duymuyor; sesimizi duyuramıyoruz.

blank
Erdoğan, Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tuttuğu Suudi Prensi Salman ile görüştü, çok sayıda anlaşma imzaladı ama ne bu anlaşmaların hedefleri, ne de Kaşıkçı cinayeti hakkında bilgi var. Muhalefet ise sessiz ve etkisiz!

Durumdan memnun olmayanlar da muhalefete yüklenmeye başladılar. İşe yaramaması veya sonuç alamaması muhalefetin başına bela oldu. Muhalefet, yolsuzlukların ve hırsızlıkların sorumlusu olarak görülüyor.

“Madem yapamıyorsunuz gidin!” Eskiden bunu iktidara söylerdik. Şimdilerde bu haykırışın ilk muhatabı muhalefet olmaya başladı.

Bu gözlemlerin hem Türkiye hem de KKTC için geçerli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de şikayet edilen kötülüklerin müsebbibi olan Erdoğan iktidarı değil, Kılıçdaroğlu muhalefeti eleştirilmekte ve Erdoğan’ı dizginleyemediği, etkisiz kaldığı eleştirilerine muhatap olmaktadır. Aynısı KKTC için de geçerlidir. Eleştirilerin sivri ucu CTP’ye ve Erhürman’a yönelmiş durumdadır.

Belki de doğrusu budur! Belki de çağrılarında haklıdırlar!

İktidarların kendi yarattıkları durumdan şikayetçi olması, kendini değiştirmesi beklenemez ama muhalefet, bir yol bulmak zorundadır.

Muhalefet yapmak zorlaştı! Muhaliflerin işleri gerçekten çok zor! Muhalefetin mutlaka yenilenmesi gerekiyor. Yeni yollar bulmaları şart oldu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz