DÜNYA BİZİM HAKKIMIZI NEDEN TESLİM ETMİYOR ACABA?

0
blank

24 Nisan referandumunun yıldönümü nedeniyle biraz tartışacağımız tuttu… Cumhurbaşkanı, “AB, ABD ve BM bize verdikleri sözleri tutsun” manasında şeyler söyledi. Zamanın Avrupa Birliği Komisyonu Üyesi Verheugen bile kendini Rumlar tarafından aldatılmış hissettiğini söylememiş miydi? Belli ki referandumda “hayır” oyu kullanan Tatar da kendini aldatılmış hissediyor ve gelişmiş ülkeler ile AB ve BM gibi örgütlerin Kıbrıslı Türklere verdikleri sözlerin tutulmasını 2023’te bile talep ediyor.

Cumhurbaşkanı, bize verilmiş olan sözlerin neler olduğunu düşünüyor? Hangi sözlerin tutulmasını bekliyor?

blank
GENÇLERİN YÖNELİMİ: Annan Planı’nın kabul edilme olasılığı zamanın gençlerini heyecanlandırmış ve gösterilere ağırlık koymalarına neden olmuştu. Gençlerin hayat yoluna AB üyesi olarak devam etme hayali neden bu kadar etkili olmuştu? Şimdiki siyasiler bu konuda da düşünüyorlar mı acaba?

AB ile doğrudan ticaret yapmamıza olanak veren bir düzenleme bekliyorsa haklıdır. Kuzey Kıbrıs’tan giden malların AB’ye kabul edilmesini bekliyoruz tabii… Mali Yardım Tüzüğü de var üstelik. AB’nin yardımları ile desteklenen işletmelerin ürettiklerini AB ülkelerine satabilmesi gerekir. Turizm hareketlerine sınırlama koymak ise tam bir insan hakları ihlalidir.

Spor, iletişim gibi alanlardaki izolasyonlar da “siyasi bir tavır” olmaktan çok bir “insanlık suçu” olarak kabul edilmek zorundadır. Kaldırılmalıdırlar…

Cumhurbaşkanı bunları kastetmişse haklıdır. Ama ben, Cumhurbaşkanı’nın “KKTC’nin tanınması beklentisi” vardır diye biliyorum. Rum tarafı “hayır” derse KKTC tanınacak diye verilmiş bir söz olduğunu ise hatırlamıyorum…

Bu konuda düşünürken Cumhurbaşkanının AB’nin, ABD’nin veya BM’nin “adalet dağıtan birer mekanizma” veya otorite olmadığını” bilmesi gerekir. AB ile BM birer devlet bile değildirler. AB ve BM’ye uluslararası siyasetin aktörleri olarak değil, uluslararası siyasete zemin oluşturan kurumlar olarak bakmak daha elverişli olacaktır. Geriye devletler kalıyor ki o meşhur sözde belirtti gibi onların “kalıcı dostları veya düşmanları yoktur; sadece çıkarları vardır”.

Bu noktada benim aklıma iki tane başka ama kendimce önemli saydığım soru takılıyor:

  1. Türkiye dış işleri mekanizması, Rum tarafının AB üyeliğinin referandum sonucundan bağımsız olarak gerçekleşecek olmasını neden hesaba katmadı? Neden bu olasılığı engellemek için kılını bile kıpırdatmadı ve uluslararası camiada artan etkisini kullanmaya çalışmadı?
  2. KKTC ve Türkiye, Türk tarafının bu kadar sık aldatılmasının nedenleri konusunda ne düşünüyorlar? Neden herkes bizi aldatıyor da Rum tarafına diş geçiremiyorlar?

Bir devlet olarak çıkarlarımızı korumak için dünyanın nasıl bir olduğunu, uluslararası siyasetin nasıl yürütüldüğünü v.s. öğrenmek hiç de fena olmayacak. Böylece Annan Planı’na “evet” demekle kötü mü yaptık; “hayır” deseydik daha iyi mi olacaktı gibi soruların yanıtını yeniden değerlendirmek ve deneyim dağarcığımızı zenginleştirmek mümkün olabilecek. Çıkarlarımızı korumak için geçmişten ders almaya çok ama çok ihtiyacımız vardır.

Bunun için tartışmalarımızı doğru zeminde ve içtenlikle yapmak gerekir. Yoksa başka devletleri suçlamanın ve kendi eksikliklerimizi veya hatalarımızı saklama gayretlerinin çıkarlarımızı korumak için hiçbir faydası olmayacak.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz