DAYIOĞLU: İKİ KUTBUN DIŞINDA BİR DE ÜÇÜNCÜ GRUP VARDI!

0
blank

2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Vekıbrıs için değerlendiren Lefke Avrupa Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Dayıoğlu, seçimde ciddi bir kuruplaşma yaşandığını ancak iki kutbun dışında bir de “üçüncü grup”oluştuğunu ve bu gruptaki Erhürman, Özersay ve Denktaş’ın daha uzlaşmacı bir dil kullandığını vurguladı.

blank
DOÇ. DR. DAYIOĞLU: LAÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dayıoğlu, 2020 seçimlerinde iki kutup yanında bir de üçüncü grup olduğuna dikkati çekti.

Doç. Dr. Dayıoğlu, seçimi kazanan Ersin Tatar’ın Türkiye’den sadece Ak Parti’den değil, diğer siyasi partilerden de destek aldığına dikkati çekerken, Kıbrıs sorununun seçime olan etkisini, “bu makam, çözüm umutlarının azalıp azalmamasına bağlı olarak bir sağa, bir sola gitmiştir”diye ifade etti.

Doç. Dr. Dayıoğlu, sorularımıza şu yanıtları verdi:

SORU: 2020 seçimlerini daha önceki seçimlerden farklı kılan özellikler ne oldu?

1990 seçimlerinden sonra Türkiye ilk kez bir seçimde bu kadar açık şekilde taraf oldu ve Ersin Tatar’a büyük destek verdi. Bu duruma örnek olarak Kapalı Maraş’ın sahil şeridinin açılması, 10.000’e yakın kişiye 2,000 TL tutarında destek verilmesi, Su Temin Projesi’nde Ocak ayından itibaren yaşanan arızanın seçimlerin öncesinde giderilmesi için büyük çaba harcanması, yine seçimlerin hemen arifesinde KKTC hesabına 117 milyon TL tutarında bir kaynak aktarılacağının açıklanması, kimi AK parti yetkililerinin Kıbrıs’ta “araziye inmesi” gibi gelişmeler gösterilebilir. Burada dikkat çekici bir diğer husus, Ersin Tatar’a Türkiye’den gelen desteğin yalnızca AK Parti Hükümeti tarafından değil, sol bir parti olduğunu iddia eden CHP de dahil olmak üzere muhalefetin büyük çoğunluğundan da gelmesiydi. 

1990 seçimlerinden sonra yine ilk kez Kıbrıs Türk toplumu bu kadar kutuplaştı, yalnız bir farkla. Bu kez iki kutbun dışında bir de üçüncü bir kutup değil ama bir “grup” oluştu. Kutupların ikisinin liderliğini Ersin Tatar ve Mustafa Akıncı yaparken, üçüncü grupta, kutuptakilerine oranla daha uzlaşmacı bir dil ve siyaset izleyen, teknik kapasitelerine daha fazla vurgu yapan ama farklı görüşleri temsil eden Tufan Erhürman, Kudret Özersay ve Serdar Denktaş yer aldı.

SORU: Bu farklılıkların siyasi hayata ne gibi yansımaları olabilir?

Geçmişe bakıldığında Kıbrıs Türk toplumunun genelinin siyasal gerilimlerden uzak durma, “uçlar” yerine “ılımlılara” yönelme eğiliminde olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, Kıbrıs Türk toplumunun, çözüm umutlarının arttığı dönemlerde federasyon tezini savunan adayları, bunun tersi olduğu dönemlerde de iki devletliliğin savunuculuğunu yapanları Kıbrıs Türk toplumunun liderliğine layık gördüğünü söylemek gerekmektedir. Bundan dolayı bu makam, çözüm umutlarının azalıp azalmamasına bağlı olarak bir sağa, bir sola gitmiştir. 

Bu noktada cumhurbaşkanlığına, dolayısıyla da toplum liderliğine seçilen Ersin Tatar’ın seçim süresince dile getirdiği toplumlararası görüşmelerde federasyon tezini görüşmeyeceği ve iki devletlilik temelinde Kıbrıs sorununa çözüm arayacağı yönündeki söylemlerini ele almakta fayda vardır. Her ne kadar bu söylemler UBP’nin geçmişten gelen milliyetçi çizgisiyle uyumlu olsa ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarıyla ilgili politikasına bağlı gibi gözükse de, BM Güvenlik Konseyi kararları geçerliliğini sürdürdüğü sürece BM’nin belirlediği parametrelerin dışına çıkmak mümkün değildir. Bu durumda Ersin Tatar ya masaya hiç oturmamak ya da savunduğunun aksine federasyon modeli çerçevesinde görüşmeleri yürütmek durumundadır. Masaya oturmamak, bugün var olan mevcut durumu sürdürmek anlamına gelmektedir ki, gerek Türkiye’nin gerekse KKTC’nin uluslararası ilişkilerde ve ekonomideki yaşadığı sorunlar böyle bir tercihin sürekliliği ile ilgili ciddi soru işaretleri taşımaktadır. Masaya oturulduğu zaman ise, yukarıda da değinildiği üzere, federasyon dışında bir çözüm modelini görüşmek, en azından bu şartlarda, mümkün görünmemektedir. Hatırlanacağı üzere iki devletli çözüm modelini savunan Derviş Eroğlu da BM parametreleri çerçevesinde federasyonu bir çözüm modeli olarak görüşmek üzere geçmişte masaya oturmuştu/oturmak zorunda kalmıştı. Burada BM’nin ve uluslararası aktörlerin niye ısrarla federasyon modeli üzerinde durdukları ve iki devletlilik modelini dışladıkları sorgulanabilir. Bunun nedeni, “ayrılıkçı” bir hareket olarak değerlendirilen KKTC’nin tanınıp iki devletlilik çerçevesinde görüşmelerin sürdürülmesi halinde dünyadaki pek çok devletin kendi içlerindeki “ayrılıkçı” hareketleri dizginleyemeyeceği, bunun sonucunda dünyada çok sayıda yeni devletin ortaya çıkabileceği, bunun da uluslararası ilişkilerde kaosa neden olabileceği yönündeki endişeden kaynaklanmaktadır.

Konuyu siyasal partiler bağlamında değerlendirirsek, HP, DP ve YDP’nin bekledikleri oy oranının çok altında kaldıkları görülmektedir. Bu durumda söz konusu partilerin geleceklerinin ne olacağı, varlıklarını sürdürüp sürdürmeyecekleri, günün sonunda UBP’ye katılıp katılmayacakları merak konusudur. Burada esas merak uyandıran husus, seçmen profilinden ötürü YDP’nin geleceğidir. Seçmenine ne kadar hâkim olduğuna ve Türkiye’nin tavrına bağlı olarak YDP’nin geleceği şekillenecektir. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz