BİR KEBAP, KAÇ ZEYTİN EDER?

0
blank

Covid-19 salgınına karşı ilk önlem kapanmaydı.KKTC’de “kapanma” taraftarı çoktur. Bu nedenle kapanmak kolay oldu; fazla itiraz eden çıkmadı. Kapandık ve kazandık.

Şimdi açılma zamanı… Ama biz hala daha kapanmaktan yanayız!

Zeytin ithal edilmesin; kendi zeytinimizi yiyelim!

Şimdiki restoranlara mahkum olalım; kimse başka restoran açamasın!

Kapıları kapattık nasılsa; Güney Kıbrıs’tan gelen etler de durmuş oldu. Artık kendi hayvancımızın tutsağıyız!

Buğday ve un geliyor ama bulgur yasak… En iyisi buğdayı da yasaklamak; yerli buğday yetmediği zaman arpa ekmeğine talim etmek!

Ne güzel hellimimiz var; peynir ithali yasak!

Eh, bu salgın nedeniyle yabancı işçlilerin en azından bir kısmından kurtulduk; kalanları da gönderelim, bu topraklarda bizden başka kimse çalışamasın!

KAPANMANIN CAZİBESİ!

Zaten güçlü olan “kapanma” duygusu, almış başını gidiyor. Herkes, kendi işine kapanmaya; kendi işini dışa kapayarak koruma altına almaya çalışıyor. 

Unuttuğumuz bir şey var ama; kapanacaksak hep birlikte kapanacağız. Başka kesimleri bizim pişireceğimiz kebaba mahkum edeceksek, biz de onların ürettiği zeytine ve patatese; onların emeğine veya onların dükkanlarına mahkum olacağız.

Bugün bu kapanma eğilimleri, turizm ve yükseköğretim sektörlerinin kapanmış olması tarafından da destekleniyor. Turist ve öğrenci olmadığına göre, biz kendi ürettiklerimizi yiyerek geçinelim… 

Peki ama, bu kapalılık halinin yükselttiği fiyatlar ve düşen kalite ile turistleri, öğrencileri ve ülkemize davet ederek konut sattığımız kişileri nasıl ağırlayacağımızı da düşündük mü? Bu ada yarısını onlar için cazip hale getiremezsek100 restoranın 10’a düşeceğini; zeytin ağaçlarının şöminelerde yakılacağını; patetes alıp-satmak yerine evlerimizin avlusunu sebze bahcesine çevirmek zorunda kalacağımızı hiç düşündünüz mü?

KAPANMANIN SONU YOK!

Dışa açıklık, içinde yaşadığımız çemberin sınırlarının genişletilmesi demektir. Böylece, daha geniş bir alanda işbölümü veya işbirliği gerçekleşmiş olacaktır. Bu daha geniş çember içindeki insanlar, kendileri için avantajlı olacak işlere yönelecek, verimlilikleri artacak ve ürettiklerinin sonuçlarını değiş-tokuş ederek daha kaliteli bir yaşam sürmek olanağına kavuşacaklardır. Çemberin çapını daralttıkça, aile ekonomisine doğru gerilemiş olursunuz. Böyle bir durumda yiyeceğinizi, giyeceğinizi kendiniz üretir; üretim fazlalarını ise komşunuzla değiş-tokuş yapmaya çalışırsınız. 

10 bin yıllık insanlık geçmişinin bize öğrettiği budur.

Aslında kapanma isteyenler, her şeyin kapanmasını istemiyorlar… İstedikleri, kendi alanlarının başkalarına kapatılmasıdır. Ama kapatılmak bir hak olarak ortaya çıktığı zaman,bu haktan başkalarının da yararlanmak isteyeceğini düşünmeleri gerekir.

Böylece, ciddi bir fakirleşme sürecine girecek, küresel ve bölgesel işbirliği ortamından uzaklaşacak, kapanma talep edenler de düşledikleri sonuca ulaşamayacaklardır.

YENİ SALGIN

Aslında bu “kapanma talebi” yeni bir salgın… Düşünsel bir hastalık… Üstelik virüsleden daha tehlikeli bir salgına dönüşmek üzere…

Sonunda şöyle bir hesaplaşma ile karşı karşıya kalmaktan korkuyorum: Bir kebap kaç zeytin eder?Covid-19 ile başa çıkabilen Kıbrıs Türk halkının, bu “kapanma salgını”ile nasıl başedebileceğini de çok merak ediyorum!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz