1974 sonrası Kuzey Kıbrıs’ta terk edilen Rum mallarını nasıl kullanmak gerektiğine bir türlü karar veremedik. Önce tahsis denedik ve çözümü bekledik. 20 yıl kadar sonra kendimize göre bir hukuk yarattık ve koçan dağıttık.
Kullanılan malların el değiştirmesine, üzerlerine yatırım yapılmasına olanak veren koçan uygulaması 20 yılını geride bırakan Kıbrıs sorununun dayattığı ekonomik bir zorunluluktu. Taşınmaz mallarını değerlendiremeyen, alıp-satamayan bir topluluğun ekonomik olarak gelişme şansı yoktur. Bu zorluğu, Kıbrıs sorununa çözüm bulunmadan aşmaya çalıştık.

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, aldığımız önlemleri ya zayıflatıyor ya da tümden çalışmaz hale getiriyor. “Çatışan zorunluluklar” ortamında yaşıyoruz herhalde… Bizimkiler ile başkalarınınkiler çelişiyor ve çatışıyor!
Rum tarafı, Annan Planı ile ortaya çıkan siyasi atmosferin Kuzey’deki mülklerini kaybetmelerine yol açabileceğinden korktular. Loizidu davasını çok önceden hazırlamışlardı; ilk başvurusu 1989’da yapılmıştı… Annan Planı’ndan sonra devreye Orams davasını da soktular ve daha başka benzer davalar açtılar.
Bu tür anlaşmazlıkların hepsini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çözmek mümkün olmayacağı gibi sonuçta Türkiye ile bütün ilişkilerin kesilmesi de gerekebilecekti. Avrupa Konseyi, buna çözüm olarak Taşınmaz Mal Komisyonu önerisini ortaya attı. Biz de kabul ettik, yasa yaptık ve uygulamaya başladık. Denge kurulmuş gibi oldu…
Bu komisyonu yeterince çalıştıramadık. Zaman oldu tam anlamı ile işlevsiz kaldı. Şimdiye kadar karar altına alınan dosyalar için ödenmesi gereken 170 milyon sterlinlik tazminat ödenmeyi bekliyor. Çok sayıda başvuru dosyası da sonuçlandırılmamış durumdadır. Tazminatlar süratle ödense başvurular artacak; daha çabuk sonuç almak ve daha çok para bulup ödemek gerekecektir. Bunu yapma kabiliyetimiz yok! Ne sistemimiz buna uygun ne de kaynaklarımız yeterli!
Şimdi yeni ve farklı davalar furyası ile karşı karşıyayız. Rum tarafı, ustaca hazırlanmış hukuk manevraları ile Kuzey’de terk edilmiş bulunan Rum mallarını kendince korumaya çalışıyor bu arada mülkiyet sorunları konusunda kurulmaya çalışılan sistemi yıkmak için uğraşıyor.
Hali vakti yerine olan bir inşaatçı arkadaşım, geçtiğimiz günlerde şu mesajı yolladı: “Mülkiyet sorunu bizi açık hapishaneye çevirecek!” Ve ekledi: “Çözümlenmez ise uzun zamanda savaşa kadar sürükler!”
Şimdi olanlar bir tür savaş değil mi?
Savaşmak yerine anlaşmanın yollarını bulmak zorundayız ama kimse taviz vermeye yanaşmıyor.
Rum tarafı ile anlaşamıyorsak en az onlar kadar iyi “savaşçı” olmamız gerekiyor ama bunu da bir türlü başaramıyoruz.